Hastalıklar Beslenme
Çalışma Saatlerimiz
- P.tesi-C.tesi 09:00 - 20:00
İletişim Bilgileri
-
Telefon: 0(232)463 20 00
0(530)690 66 44 - info@serenaestetik.com
İletişim Formu
Hastalıklarda beslenme tedavisi, hastalığın durumu ve ciddiyetine göre belirlenmektedir. Toplumlar arasında sıkça görülen diyabet (şeker hastalığı), obezite ve kalp damar hastalıkları gibi hastalıklar için beslenme tedavisi uygulanmaktadır.
Kişinin yaşı, cinsiyeti, genetik yapısı, yaşam şekli de göz önünde bulundurularak beslenme tedavisi belirlenir. Bundan dolayı, hastalıklarda beslenme tedavisi kişiye özeldir ve mutlaka doktor ve diyetisyen/beslenme uzmanı kontrolünde yapılmalıdır.
Alzheimer ve Beslenme
Alzheimer, yaş ilerledikçe unutkanlıkla ortaya çıkan, hafıza ve konuşma sorunları ile günlük yaşamın gerektirdiklerini uygulayamama gibi problemlere yol açan bir hastalıktır. Geri dönüşümü olmayan ve ilerleyen bir hastalık olan alzheimer, halk arasında bunama olarak bilinir.Genetik faktörlerin de etkisiyle ortaya çıkan bu hastalıkta beslenme ile önleyici yönde vücudumuzu destekleyebiliriz.
Nasıl beslenmeliyiz?
1.Yaban Mersini : Zengin antioksidan ve Cvitamini içeriği ile yaşla birlikte azalan hafıza için iyi gelir.
2.Omega 3 yağ asitleri : Somon, sardalya , uskumru, ton balığı ve ringa gibi balık türleri hayvansal kaynaklı omega 3 içerirler.Ceviz, badem, keten tohumu, semizotu , brokoli ise bitkisel kaynaklı omega 3 kaynaklarına örnektir.Omega 3 yağ asitleri beyin ve sinir gelişiminin düzenli çalışmasında büyük rol oynamaktadır.
3.Avakado : E vitamininden zengin olduğu için yüksek bir antioksidan kaynağıdır.Sinir sistemi ve nöronları koruyarak Alzheimer’a yakalanma riskini azaltır.
4.Köri : Zerdeçal içeriği ile özellikle et yemeklerini lezzetlendirmek için kullanılan bu baharat zerdeçalın bileşiminde bulunan kurkumin sayesinde yüksek miktarda antioksidan özellik gösterir.
5.Yeşilçay : İçeriğindeki flavonoidler sayesinde güçlü bir antioksidandır. Günde 2 fincana kadar içmek beyinde oluşabilecek plak oluşumunu önler.
6.Turunçgiller : C vitamini yönünden zengin olan limon, portakal, çilek, mango gibi turunçgiller vücutta oluşabilecek serbest radikaller için temizleyici ve koruyucu etki gösterir.
Özetle antioksidan içeriği zengin besinlerle beslenmek önlemek açısından önemli bir adımdır. Beslenmenin yanında planlı yaşamak, sosyal olmak, bulmaca çözmek, beyini çalıştıracak hafıza oyunları oynamak, evde bazı objelerin yerini değiştirmek, eve veya iş yerine giderken farklı yollar kullanmak unutkanlığın önüne geçmek için yapılacak aktiviteler arasında olmalıdır.
İNSÜLİN DİRENCİ
Kilo vermeyi zorlaştıran, bel çevresi yağlanmalarının en büyük nedenlerinden biri olan insülin direnci, son zamanlarda tüm toplumlarda artan kronik bir hastalık haline gelmiştir. Başta diyabet olmak üzere; hiperinsülinemi, hipertansiyon, damar sertliği ve daha nice hastalığa neden olan insülin direnci, insan ömrünü kısaltan unsurlar arasında sayılmaktadır. İnsülin, pankreasın langerhans adacıklarından salgılanan, besinlerle aldığımız glikozun (karbonhidratın en küçük yapı birimi) hücrelere ve dokulara taşınmasını sağlar ve böylece glikoz, enerji için yakıt kaynağı olmuş olur. Ancak, glikoz hücre içine giremediği zaman, onun yerine proteinler ve en son da yağlar enerji kaynağı olarak kullanılır. Peki, insülin direnci nasıl gelişir?
İnsülin direnci, iki unsura bağlı olarak ortaya çıkar. Bunlardan en önemlisi genetik unsurlardır. Bireylere ailesinden geçen kalıtımsal unsurlar, hormon dengesini etkiler ve genetik olarak nesilden nesle geçer. Eğer bireyin ailesinde “İnsüline Bağımlı Diyabet (Tip 1 Diyabet)” olan akrabası var ise (özellikle 1. Nesil akraba) bireyin de Tip 1 Diyabet olma ihtimali çok yüksektir. Bu kişilerde doğuştan insülin hormonu ya yoktur ya da çok az miktarda vardır. Tedavisi direkt insülindir. Eğer bireyin ailesinde “İnsüline Bağımlı Olmayan Diyabet (Tip 2 Diyabet)” olan akrabası varsa bireyin de Tip 2 Diyabet olma riski yüksektir. Genetik dışında insülin direncine neden olan bazı çevresel etmenler de söz konusudur. Bunlar; bireyin beslenme tarzı, fiziksel etkinlik durumu ve diğer etmenlerdir. Birey; öğün atlıyorsa, öğünlerde yüksek kalorili ve yüksek glisemik indeksli (besinlerin kan şekerini yükseltme hızı) besinlerle besleniyorsa (un, şeker ve nişastalı besinler), düzenli bir beslenme tarzı yoksa insülin direnci gelişme olasılığı yüksektir. Ayrıca kişi sigara içiyor, alkol kullanıyor (haftada 2 kere ve 2 kadehten fazla) ve aktivite yapmıyorsa insülin direncinin gelişme riski yüksektir.
İnsülin Direnci Nasıl Teşhis Edilir
Yüksek glisemik indeskli ve kalorili besinleri tüketme, aktif olmama sonucunda kanda glikoz oranı, buna bağlı olarak pankreastan salgılanan insülin miktarı da artar. İnsülin salınımının fazla olması sonucu hücreler ve dokular insüline cevap veremez hale gelir (duyarsızlaşır). Glikoz; hücrelere geçemez, enerji kaynağı olarak kullanılamaz. Kanda yüksek seyreden glikoz, insülinin daha fazla salınmasına neden olur. Glikoz hücrelere enerji kaynağı olamadığı için bireyde açlık oluşur (sık yeme isteği) ve kişi şeker yoğunluğu ve kalori içeriği fazla olan yiyeceklere yönelmeye başlar. Kanda artan insülin kanda yüksek seyreden glikoza eşlik eder ve kan şekeri dengesiz seyretmeye başlar, insüline karşı direnç gelişir. Kas hücresi enerji üretmek için kendi yapısında bulunan proteinleri kullanmaya başlar, kişi zayıflar. İnsülin direnci arttıkça bireyde bozulmuş glikoz toleransı, hiperinsülinemi, idrarla glikoz atımı, sık idrara çıkma, tatli krizleri veya tatlı tutkusu, sık acıkma, gece yemek yeme, unlu-şekerli-nişastalı besinlere karşı düşkünlük, hızlı ve çabuk yemek yeme, terleme, sinirlilik, çabuk öfkelenme, yemek sonrası uyku hali gibi semptomlar görülmeye başlar. Eğer bu noktada birey tedavi edilmezse diyabet gelişir. İnsülin görevini yapamadığı için 2. görevi olan kandaki şekeri yağa çevirerek depolar. Bunun sonucunda karaciğer ve omentumda (karın içi yağ dokusu) yağ birikimi artar, birey metabolik sendroma doğru gider.
Kanda insülin hormonunun fazla olması (hiperinsülinemi) sonucu bel çevresinde yağ birikimi, kanda trigliserit ve tokluk kan şekerinin artışı, kan basıncı artışı görülür. Bunlara bağlı olarak kanda LDL kolesterol miktarı artar, HDL kolesterol miktarı düşer, damar sertliği ve kalp-damar hastalıkları riski artar.
Teşhis için bireyin açlık kan şekeri, 1. ve 2. saatlik tokluk kan şekerleri, HbA1c değeri, açlık ve tokluk insülin değerlerine bakılması hastalığın teşhisi için yeterlidir. İnsülin Direncinin Tedavisi Nasıl Olmalıdır İnsülin direncini engellemek ya da var olan direnci kırmak için öncelikle diyetisyen kontrolünde sağlıklı bir beslenme planı oluşturulmalıdır. Birey, glisemik indeksi yüksek gıdalardan (şeker, beyaz un) uzak durmalı, bol su içmelidir. Bireyin haftada 3-4 gün30-45 dakikalık aerobik egzersizler yapması (yürüyüş, koşu, bisiklete binme, yüzme, tenis) öncelikle kas dokusu olmak üzere insülin direncinin kırılmasını sağlar. Gün aşırı yapılan yürüyüşler dahi bu konuda yeterli olmaktadır. Diyet ve egzersiz kısmı bireyin durumuna bağlı olarak insülin direncinin kırılması için %60 yeterlilik gösterir. Gelişmiş insülin direncinin tedavisinde uygun ilaç kullanımı, diğer tedavilere destek sağlamaktadır. Özellikle “metamorfin” içeren ilaçlar insülin direnci gelişti ise ömür boyu bunu engellemek için bahsedilen tedavi yöntemlerine sadık kalınmalıdır.
Kimler Risk Altındadır
Ailesinde diabet hastası ya da insülin direnci gelişmiş akrabası olan (özellikle 1. nesil akraba), sigara içen, düzensiz ve sağlıksız beslenen, fiziksel etkinlik yapmayan ve ruhsal olarak negatif olan (strsli, öfkeli, mutsuz) kişilerde insülin direnci gelişme riski fazladır.